4 Kasım 2010 Perşembe

yüzüğümü özledim. şaka gibi.

bu da böyle bi ibret.

bi an toparlayamadım lan diyeceklerimi. böyle hani filmlerde olur ya hep mektuba başlar beğenmez, sayfayı buruşturup atıp diğerine başlar beğenmez falan. öyle oldum. yazdım, sildim ama tek anlatmak istediğim defalarca kaybettiğim bilkent kütüphanesi kitaplarıydı. ve onlarla aşk yaşamadığımı yemekhanede kartlara para dolduran amca bile bilir jsdfghjs (o kadar da alakasız değil ya)

evet o zaman konuma döneyim ki ne kadar aklı bikaç karış havada olduğumu unutmamak için tekrar tekrar ibret alayım okudukça.

geçen hafta dün bilkent’ten arkadaşıma mesaj attım. “bana israil’in kültürünü falan anlatan bi kitap bul” diye. çünkü beytepe’de kütüphane yok. havalı olsun diye bilkent evet. “çok araştırdım ben” imajı için hep. kitapları ben ödünç alamadığım için arkadaşım benim adıma aldı falan. ve ben gecesinde kitapları barda unuttum. yo kafam güzel değildi, yo gayet aklım başımdaydı ama oldu işte. bence ilk unutuşu sorgulamak ikinciye haksızlık olurdu. evet çünkü üçbuçuk ata ata barı arayıp kitapların kaybolmadığını öğrenince odada mutluluktan çılgın atan ben, dün bilet aldığım anadolu turizm’de unuttum AYNI KİTAPLARI. evet yine. işin garip yanı: “ben bu kitapları burda unuturmuşum bi de hihoha” diye içimden geçirdikten sonra unutmam bence. dersten koşarak çıkıp kitapları yine bıraktığım yerde bulunca ilahi güçlerin bile kaybolan her kitap için 250 doları bana sağlayamayacağından şans konusunda bu kadar cömert davrandıklarını düşündüm. OHA AMMA CÜMLE KURDUM. neyse. şu an sol kolum “kitapları unutma” notlarıyla dolu. evet kolum. ajhsdgfashjfga. neyse ki şu an güvendeler ve ben ödevi yapmadan da olsa kitaplardan kurtulmak istiyorum. hem ödev yapmak için bu kadar kasmak bence de iyi bir fikir değildi.

bu arada duyanların ortak tepkisi: “ohaa gözde çok salaksın.”
benim yorumum: “salak değilim, önceliklerim farklı. :/